(1106 – 1758) 69. Osmanlı Şeyhülislamı
Seyyid Murtaza Fendi, 1106 (1694-95) senesinde İstanbul’da doğdu. Osmanlı şeyhülislâmlarının altmışdokuzuncusudur. Kırkaltıncı şeyhülislâm Erzurumlu Seyyid Feyzullah Efendi’nin oğlu ve altmışüçüncü şeyhülislâm Feyzullah Efendi-zâde Mustafa Efendi’nin kardeşidir. Feyzullah Efendi-zâde diye bilinir. Edirne Vak’ası’nda babasının Edirne’de öldürülmesi ve cesedinin Tunca nehrine atılması sırasında yaşı küçük olduğu için kendisine dokunulmadı. Ailesi ile birlikte Bursa’ya sürgün edilmiş ve 1143 (1730) yılına kadar İstanbul’a dönmelerine izin verilmemiştir.
İlk eğitim ve öğrenimini babasından gördü. Zamanın âlimlerinden aklî ve naklî ilimleri tahsil etti. Behçet-ül-fetâvâ adlı eserin müellifi Şeyhülislam Yenişehirli Abdullah Efendi’nin hizmetinde bulunup, husûsî meclisinde ilim tahsil etti. Onun huzûrunda ilmî üstünlüğe ulaşıp, 1138 (m. 1725) senesinde müderris oldu.
Birçok medreselerde müderrislik yapıp talebe yetiştirdi. Galata kadılığı vazîfesinde bulundu. 1154 (m. 1741) senesinde İstanbul kadılığına getirildi. 1160 (m. 1747) senesinde Anadolu kazaskerliğine yükseltildi. Süresi dolunca bu vazîfeden alındı. Evine çekilip ibâdet ve tâatla meşgûl oldu. Sultan Birinci Mahmûd Hân tarafından 1163 (3 Haziran 1750) senesinde şeyhülislâmlığa getirildi.
Seyyid Murtaza Efendi, Şeyhülislamlık görevini dört yıl yedi ay on iki gün müddetle adâlet ve doğrulukla yürüttü. I. Sultan Mahmud’un vefatı ve yerine III. Osman’ın tahta çıkışından bir ay sonra, 28 Rebiülevvel 1168’de (12 Ocak 1755) bu vazîfeden ayrılmak zorunda kaldı.
Seyyid Murtaza Efendi, 1171 Zilhicce ayının son günlerinde (Ağustos 1758) senesinde İstanbul’da vefât etti. Mezarı, Eyüp’te Ebu Eyyüb el-Ensari Türbesi’nin arkasında sol taraftaki set duvarının dibinde, validesinin mezarının yanındadır.
Hz. Hüseyin’in soyundan geldiği için Seyyid unvanı ile anılan Feyzullah Efendi-zâde Murtazâ Efendi, aklî ve naklî ilimlerde derin âlim, fazilet ve güzel ahlâk sahibi bir zât idi. Allahü teâlânın dînine sıkı bağlı, haramlardan ve şüphelilerden şiddetle kaçınır, vakitlerini ibâdet etmekle kıymetlendirirdi. Sâde bir yaşayış tarzını benimseyen, kanaatkar bir kimse idi. Yaptığı her hareketi ölçülü olup, herkesle iyi geçinir ve kimseyi kırmamaya dikkat ederdi. Dünyâ malına gönül vermez, makam ve mevkiyi, insanlara hizmet ve Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için vâsıta kabûl ederdi. Hattâ, emekli maaşı olarak kendisine tahsis edilen arpalıkları kabûl etmemişti. Kaynaklarda eseriyle ilgili bilgiye rastlanmamıştır.
Bibliyografya
Tahsin Özcan, TDV İslâm Ans. S.72